RAMAZAN, ORUÇ, SABIR, İBADET!

Ramazan, sabır ayı. Nitekim Ramazanda tutulan oruç Efendimiz tarafından sabrın yarısı olarak değerlendirilmiştir. Bu ay dışında başımıza gelen zorluklara dayanma gücümüzün oluşması için bu ayda oruç ile sabrı öğrenmeliyiz.
Sevgili Peygamberimiz kutsi bir hadiste oruç hakkında şöyle buyurmakta ve sabırlı olmamızı tavsiye etmektedir.
“Aziz ve celîl olan Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatınıda ben vereceğim" buyurmuştur.

Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.
Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.
Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Riyazü’s Salihin, 1218 Buhari, Müslim)
Sabır kolay bir şey değildir. Efendimiz (s.a.s.)’in buyurduğu üzere birsi bize kötü bir şey söyleyecek ve biz ona kötü bir şeyle cevap vermeyeceğiz ve “ben oruçluyum” diyeceğiz. Bu kolay bir şey değildir. Ancak kötülüğe karşılık hemen kötülük gerçekleştirmek işin en kolayıdır. Zor olan ise kötülüğü iyilikle karşılık verip kötülüğü büyümeden bertaraf etmektir. Bu ise zor, meşakkatli ve sabır isteyen bir durumdur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadisini beraberce hatırlayalım.
“Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir.” (Riyazü’s Salihin, 46 Buhari, Müslim)
Sabır hayatımızın vazgeçilmezleri arasındadır. Sabır ahlakımızın olgunlaşması için gerekli olan prensiplerdendir. Sözlükte “dayanma, dayanıklılık” gibi anlamlara gelen sabır, ahlâkî bir kavram olarak, başa gelen musibetlerden dolayı Allah’tan başka kimseye şikayetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak; nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen şeyler karşısında dünya ve âhiret yararını düşünerek, ruhi dengeyi bozmamak için insanın kalbinde bulunmakta olan sükûnet ve dayanma gücü demektir.
Oruç, dinimizin temel esaslarından biridir. O aslında şekil ve süresi farklı da olsa, geçmiş ümmetlere de emredilmiş bir ibadettir. Kazandırdığı birçok faydaya rağmen, insan nefsine ağır gelen ilâhî bir emirdir. Bu sebeple olmalıdır ki, önce ibadetlerin en hafifi namaz, sonra orta zorlukta olan zekât, daha sonra da belki en zoru olan oruç emredilmiştir. Böylece mükellefler kolaydan zora doğru bir alıştırmaya tâbi tutulmuşlardır.
Oruç, Medine´de hicretten bir buçuk yıl sonra şâban ayında farz kılınmıştır. Âyette, bu meşakkatli ve zorlu ibadetin sadece müslümanlara farz kılınmadığı, daha önceki ümmetlere de farz kılındığı bildirilmek suretiyle, orucun hem öteden beri uygulanan ilâhî bir kanun olduğu vurgulanmış hem de ümmet-i Muhammed´in yanlış bir değerlendirme yapması önlenmiştir. Oruç, lugatta nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak yani kendini tutmak demektir. Dinimizdeki anlamı ise, nefsin belli başlı istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişkiden bütün gün kendini tutmaktır. "Umulur ki korunursunuz" âyeti, oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olma alışkanlığını elde edip, günahlara karşı kendinizi tutarak takvâya erersiniz, anlamındadır. Orucun kalkan olduğunu bildiren hadis de aynı gerçeği pekiştirmektedir.
Orucun farz kılınmasının hikmeti, Allah´ın emrine boyun eğmekle, kulluk zevkini tatmak; ruhu, riyâ ve gösteriş hastalıklarından arındırarak ihlâsı arttırmak ve kendisini Allah´ın korumasına teslim etmek için nefis ile mücâdele etmektir.
Hasta veya yolcuya oruç tutmayıp yeme konusunda ruhsat verilmiştir. Bizim yolculuk dediğimiz sefer, aslında kelime olarak keşif ve açmak anlamındadır. Yolculuk, yolcunun her türlü hal ve ahlâkını meydana çıkardığı için ona da sefer denilmiştir. Bu ise, en az üç günlük bir yolculuk demektir.
İhtiyarlık veya iyileşme umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mâzereti olanlar, bir fakiri sabahlı - akşamlı günde iki öğün doyuracak kadar bir şeyi fidye olarak verirler. Fidyenin gönül rızâsıyla arttırılması iyidir. Ancak sabredip oruç tutmaya çalışmak daha iyidir.
Oruç, ramazan ayında tutulur. Ramazan ayı, hidâyet rehberimiz Kur´ân-ı Kerîm´in indirilmeye başladığı mübârek bir aydır. Oruç ibadetine tahsis edilen sayılı ve sınırlı günler işte bu kutlu günlerdir. Kim bu günlere sağlıklı ve mukîm olarak erişirse, bu günleri oruçlu geçirmelidir. Hasta veya yolcu olanlar için ramazan dışında diğer günlerde kazâ etme imkânı tanınmıştır. Bunu yapmaları halinde günahkâr olmazlar. Bu da yüce Rabbimiz´in, bizler için kolaylık murat ettiğinin bir göstergesidir.
Ayrıca bir nimettir. Ancak mukîm ve sağlıklı olanlar için böylesi bir ruhsat yoktur. Onlar orucu kazâya bırakırlarsa, farzı terkettikleri için günahkâr olurlar. Allah Teâlâ, orucu farz kılmakla bizleri zora ve sıkıntıya sokmayı aslâ istemez. Tam aksine bizler için kolaylık murat eder. Oruçla ilgili hükümler bunun böyle olduğunu gösterdiği gibi dinimizdeki bütün yasakların amacı da bizleri olgunlaştırmaktır. Yoksa asla sıkı bir yönetime tâbi tutup bunaltmak değildir.
Oruç, hastalık, yolculuk ve ihtiyarlık gibi durumlarda iyice zorlaşabilir. İşte onun için de kazâ ve fidye kolaylıkları getirilmiştir. Edâ ederken de kazâ ederken de sayının tamamlanması esastır. Nitekim bu husus âyette açıkça belirtilmiştir:"...Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah´ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir."
Oruç, Allah razı için yapılan çok yönlü bir ibadettir. Oruç tutuyorum sinirlerim gergin diye sağa sola sataşmayın. Oruç tutan demek, bütün insanlık adına aç kalan kahraman demek değildir. Oruçlusunuz diye dünya size taviz vermek zorunda da değil. Bilakis siz oruçluyken daha toleranslı olmalısınız. Müslüman, unutma; Oruç sadece Allah rızası için tutulur ve hiç kimse size oruç tuttunuz diye borçlanmaz. Oruç tutarken bütün dünya adına fedakârlık yapan kahramanlar olmuyoruz. Kabul olup olmadığını meleklerin bile bilmediği, sadece Allah rızası gözeten bir sakınma ve mahrumiyet ibadeti yapıyoruz. Yani biz oruç tutarız, oruç, elimizi, dilimizi, belimizi…
Oruç, vücudumuzu maddî artıklardan temizlediği gibi benliğimizi de manevî kirlerden arındırır, paklaştırır. Oruç, niyete dayanan kalbî bir ibadettir. Yani oruç ibadetinin içine riya giremez. Çünkü orucun dışa yansıyan yönü yoktur.
Oruç tutmayanlar mı? Boş verin! Hiç bir İslami kaynakta, oruç tutmayanlara sataşarak takva ve sevap kazanacağımıza dair bir bilgi yok. Aksine Oruç tutmayanlara sataşan, sinirli, gergin, etrafına hayatı zehir eden oruçluların kendilerini nasıl günaha soktuklarına dair yüzlerce içtihat var.
Pazartesi, Temmuz 13, 2015 tarihinde Unknown tarafından kaydedilmiştir , , | 0 Yorum »

0 yorum: