SUS SUZAN!

/Zaman
ki facia satan bir bezirgân
Onun bir küfesinde hüzün
Bir küfesinde ölüm satılır Suzan/
Onun bir küfesinde hüzün
Bir küfesinde ölüm satılır Suzan/
Barış
kokulu bir coğrafyada doğmuştun Suzan
Gül
yetişmezdi belki bahçende ama
Doğuda
biten güllerin kokusu
Güneşle
birlikte gelirdi Neretva’nın kıyılarına
Yeşilin
her tonu barış kokar
Sen
kardeşlik kokardın Suzan
Katolik
evlerde kahvaltılar yapılır
Köşede
birbirine komşu cami ile kilisenin
ortasındaki
sokakta yapılırdı minyatür
kale maçlar
Komşu
Nega ablanın yaptığı minik sandviçleri yerken
Sana
hep peynirli olanları verilirdi diğerlerinde domuz eti var diye
Öyle
ya Suzan
O
zamanlar Mostar’ın aşağısındaki hristiyan kasap amca bile
Aynı
dolaba koymazdı haram olanla helal olan etleri
Bir
zaman geldi ki
Taş
taşa yapmadı insanın insana yaptığını Suzan
Kuzgun
kuzgunluğundan utandı
Lahitinde
Voyvoda,
Kalesinde
İzabella utandı yapılanlardan
Onun bir küfesinde hüzün
Bir küfesinde ölüm satılır Suzan
Alçaklığın
örtüsü örterken yalnızlığı kalın bir gece gibi
Çaresizlik
uçurumuna yuvarlandı kuşlar ululuğun doruğundan
Muhammedi
ezgilerle meyve veren ağaçlar da yok artık
Önce
rüzgâr kırdı dallarını
Sonra
top sesleri döktü yapraklarını Suzan
Batıdan
doğan batıl bir kin
Getirip
silkti siyah bulutlarını başının üstüne
Sırtından
bıçaklandın sen Suzan
Asırlardır
birlikte yaşadığın sırp denen vicdansızdan
Ah!
Göz değdi inan dostluğun ormanlarına
Kan
damladı Suzan Neretva’nın soğuk sularına
Toprağa
saçıldı gözlerinden
Elem
bulutlarının getirdiği damlalar
Sonsuzlukları
yardı rüzgârda çığlıkların Suzan
Anneni
sürükleyerek götürürlerken ayaklarından
Yıktılar
hayallerini bir anda
kızıl
süngülerini takıp da minicik bedenine
Yaprak
yaprak oldu ümitlerin Suzan
Istırap
rüzgârının tarumar ettiği Dinar dağlarında
Ve
küçük çocukları da büyük kurşunlarla vurdular Sreprenica’da Suzan
Evladı
can verirken kucağında babalar da vuruldu alınlarından
Şimdi
tecavüzlerle kirlenmiş kaç anne tanır evladını parmaklarından
Gökyüzü
yürekli kaç kadın teşhis eder efendisini sakalından, saçından
Sus
Suzan ağlama daha sus!
Onca
şehit anlatamamışsa müphem ölüm sebeplerini
Onca
masum çocuk, onca tecavüz edilmiş kadın
Onca
kayıp teşhis edilememişse hâlâ toplu mezarlarda
Ve
onca evsiz terk ederken vatanını anlatamamışsa yaşadıklarını
Sen
de anlatma ve ağlama
Yürekli,
utanan, senin yaşadıklarını yaşamaktan korkmayan
Bir
tek Kâhtan kalmadıysa yeryüzünde İbrahim soyundan
Anla
artık Suzan bekle ve sus…
Herkes
zamana bırakırken öfkesini
Zaman
kendine bırakılanı kusuyor
Kayan
yıldızlar değil, şehirlerse
Yıkılan
düşmanlık değil köprülerse
Sus
Suzan ağlama artık
Benim
ağlamama izin ver ve sus!
Şener
İŞLEYEN
Temmuz
1995
0 yorum:
Yorum Gönder