FARKINDALIK


Bir şeylerin farkında olmak için geçerli formül nedir sizce?
Yaşadığımız kalabalık dünyada ne kadar yalnızız ya da kimler bizim farkımızda? Aldığımız nefesin ne kadarı bizim gayretimizle ve çalışmamızla doluyor ciğerlerimize? Ömür denilen yolda giderken ya da uğraşıyorken uhrevi hayata geçiş stajında, içinden geçtiğimiz girdaplar bize kalbimizin beynimize pompaladığı kandan daha fazlasını mı veriyor? Gelecekte olması muhtemel türbülanslara dair bir semazen duruşumuz var mı sema halinde, acziyetinin farkında ama dimdik ayakta…
Mevlana Mesnevisinde “Sufi; vakit çocuğudur; geçmişe üzülmez, geleceğe kaygılanmaz. Sadece içinde olduğu anı yaşar” diyor. Bir başka beyitinde “Geçmiş ve gelecek bizi Allahtan uzaklaştırır; her ikisini de ateşe atıp yakın.” demiştir. Bunun için öğrenmek, hissetmek, sezinlemek, yaşamak ve olgunlaşmak lazım bana göre.
Bir yılı aşkın bir süredir Faik hocamdan adam olabilme sanatı konusunda, bir başka deyişle olgunluk mertebesine ulaşma konusunda öğretiler alıyoruz bir gurup arkadaşla. Ve bu sürede savunma mekanizmalarından tutun, Mevlana’nın Aşkın Terapisine kadar hocamın bağından tüm toplayabildiklerim farkındalık sanatının inceliklerinden ibaret ama yetiyor.
Olgunluğun en derin tarafı saf, bilinçli, farkındalıktır bence. Eğer olgunluk mertebesine ulaşmışsak farkındalıklarımız, acı ya da zevk verici deneyimlerimiz arasında hiçbir ayrım yapmaz. Sadece bunların farkında oluruz. Çevremizde olup biten olayların içinde yer almadan ve onlarla özdeşleşmeden, tanık pozisyonundaki gözlemleme tutumu farkındalıktır. Eylemsizliktir. Farkında olmak; hiçlik, yalnızlık ve acziyetimizi itiraf etmek, diğer bir yönüyle dua etmek dışında hiçbir şey yapmamaktır. Bu bir şekilde bizim müdahalemiz olmadan her şeyi olduğu gibi görebilmektir. Nerede olursak olalım ve ne yaparsak yapalım devamlı bir şekilde tanık pozisyonumuzu korursak yeni bir varoluş düzeyine geçeriz. Aslında gerçekleştirmemiz gereken tek radikal bakış açısıda budur. Bu konuda hocamın hocası şöyle diyor Mesnevi’sinde;
“İnsanoğlu bir han gibi
Her gün yeni bir misafir geliyor.
Neşe, hüzün, zulüm,
bazen hiç beklenmedik bir anda farkındalık geliverir.
Hepsine hoş geldin de ve güzel ağırla,
Her ne kadar bunlar evinin eşyalarını
acımasızca yok eden üzüntüler de olsa,
Her bir misafire onurlu davran..
Bilemezsin belki de bu,
seni yepyeni bir güzelliğe hazırlayan temizliktir.
Karanlık bir düşünce, utanç yada kötü bir niyet,
hepsini güzel karşıla ve içeri buyur et..
Ne gelirse gelsin müteşekkir ol,
çünkü her biri ötelerden gönderilen birer rehber..”
Benim gibi ardından rahmetin geleceğini bildiğinden, kapalı ve puslu havaları seven, tecrübelerine harç olsun diye acılarını biriktiren, dertleriyle barışık, arabesk hayat yaşayan kişiler için ötelerden gelen her bir uyarı, eziyetlere şükür için bir kapı gibi görünebilir. Yapmamız gereken ve olmamız gereken hiçbir şey yoktur iyiliğe kucak açıp, kötülüğü uçurmaktan başka. Farkındalıkla yaşarken, dışımızda meydana gelenleri yargılamamalı ve fakat kendimizi yani içimizde olup biten duyguları yargılamayız. Onlarla savaşmak zorunda değiliz insan olmak için. Bediüzzaman farklı bir bakış açısıyla anlatıyor hayatı;
“Yediklerimiz değil, hazmettiklerimiz bizi güçlü yapar.
Kazandıklarımız değil, biriktirdiklerimiz bizi zengin yapar.
Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar.
Başkalarına verdiğimiz öğütler değil, bizzat uyguladıklarımız bizi 'insan' yapar...”
O zaman farkındalık, anda olan her şeyin tam bir bilinçlilikle gerçekleşiyor olması ve bizzat şahit olmanın, mevcut olmanın o olayı yaşamanın ve insan olmak için Kur’an ve Sünnet sanatını hayata geçirme anlamına gelmiyor mu? Mesela bir hata gerçekleşirken sen orada mevcut olursan o hata oluşamaz. Mevcudiyet varsa ve uyanıksan mesele yok. Hata sadece sen derin uykudayken gerçekleşebilir. Sen orada olursan varlığında hemen bir dönüşüm olmaya başlar çünkü sen oradaysan ve farkındaysan pek çok şey mümkün değildir. Günah delinen tüm şeyler sen farkındaysan mümkün değildir. Dolayısıyla gerçekte sadece tek bir günah vardır o da farkında olmamaktır. Farkında olmak için hayrı verenden istemek, O’na dayanmak ve elçilerini rehber edinmek gerekmez mi? Öyleyse adam olmak için farkında olmaya, aşkın terapiye devam edelim Faik hocam. Hadi kim tutar bizi…
Şener İŞLEYEN
Salı, Nisan 07, 2009 tarihinde Unknown tarafından kaydedilmiştir , , | 1 Yorum »

1 yorum:

Adsız dedi ki... @ 8 Nisan 2009 18:53

Niceleri kendi zincirlerini çözemezlerde, dostlarının azatçısıdırlar. Kendi alevlerimizde yanmaya hazır olmalıyız. Önce kül olmadan kendimizi nasıl yenileyebiliriz. Yaşamanın bir "niçini" var, "nasıl"'ına da tahammül gösterecek güce sahip olmalıyız. Tevekkül düşünce kalmak değil, düşünce kalkmaktır. Korkularımız yıldız gibidir. Ama onları gün ışığı saklar. Bu sebepledir ki ümizsizlik farkındalık adına ödenen bedeldir.