HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
Hani at çitftiklerinde,
kapalı spor salonlarında
derdest edilmiş rütbeli veya rütbesiz askerleri görüp içimiz
yandı ya...
hani tüm dünyaya karşı bu görüntüler hoş olmadı ya...
hani bir kaç yıllık polis memuru karşısında otuz yıllık
generaller yüzü gözü yara içinde üşümüş bir kuştan kopan bir tüy gibi tirtir
titriyordu ya...
hani bu sahneler içimizi yaktı ya...
Peki darbe başarıya ulaşsaydı şu an veya bundan sonra ne
olacaktı hiç düşündünüz mü?
...
Kim bilir belki şu an her hangi bir kent meydanında, her
hangi bir stadyumda, bir otoparkta ya da bir askeri üste, o satılmış askerler
başımızda silahlarını masum bedenlerimize doğrultmuş, ağızlarından salyalar
akıtırken, üzerimizde sadece iç çamaşırlarımız, gözlerimiz bağlı, ellerimiz ve
ayaklarımız plastik kelepçelerle sıkıca bağlı, oturur vaziyette başımız yerde,
ağlar ve dua eder vaziyette, çaresiz, derdest ve tecrit edilmiş olabilirdik.
Darbeci askerlerin elinden kurtulanlar, darbeye karşı
mücadele eden emniyet teşkilatı ya da ilk günlerde sıkıyönetim ilanıyla
evlerinde kalıp sonraları darbeye isyan eden sivil halk meydanlara inip askerle
bir iç savaş yapıyor olabilirdi şu an.
Ve siyonist güçler, iğrenç ve müşrik müttefikleriyle hızlı bir
kararla ülkemize barış getirmek üzere haçlı ordusunu ülkemize göndermiş, önce
darbeyi yapanlar olmak üzere kendisine biat etmeyen tüm asker, milletvekili,
parti lideri, bürokrat ne kadar devlet büyüğü varsa tutuklamış, kendisine karşı
direnen halkın üzerine bombalar yağdırarak öldürmüş, yakaladıklarını da jiletli
ve dikenli tellerle çevrili Guantanamo benzeri hapishanelerde başlarına çuval
geçirilmiş vaziyette aç, susuz, pislik içinde hapsediyor olabilirdi.
Kim bilir hangi yetim kızımız, dul kadınımız, anamız, eşimiz
hangi şerefsiz, siyonist ve emperyalist askerin tecavüzünden kurtulmak için
başını duvarlara vura vura intihar ediyor olurdu şu an.
Şu an bombalanmış, yerle bir edilmiş enkaz altında ezilmiş
minicik çocuğunu kopmuş parmaklarından tanımaya çalışan kaç anne, baba veya
kardeş görüntüsü servis ediliyor olurdu kim bilir haber bültenlerinde.
Savaşın izlerini yüklenip memleketinden kaçan insanımız,
hangi ülkenin sınırından geçerken vurulacaktı ya da ülkemizin etrafını
çevreleyen sular, komşu ülkelere sığınmak üzere botlarla geçmeye çalışan kaç
türk evladına mezar olacaktı şu an. Belki bu kez sahillerimize kendi
çocuklarımızın cansız bedenleri vuracaktı kim bilir.
Ve şu an Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız kim bilir hangi adaletsiz
engizisyon mahkemesinde yargılanıp idamla yargılanacaktı, ya da emri altındaki
kendi askerleri tarafından hunharca katlediliyor olacaktı.
Şimdi düşünün... Ülkesinin geleceğine, istikbaline kastetmiş
birkaç soysuza üzülmek mi, yoksa bir olup, diri olup, dik durup vatanımıza,
devletimize, milletimize, dinimize, bayrağımıza sahip çıkarak uyanık olmak mı?
Ve unutmadan son bir not;
Abdülhamit Han yıkılırken onun kuyusunu kazanların başında
olan şeyh derviş vahdeti ve ona ittiba eden masum müslümanlar parçalanmış
imparatorluğun topraklarına kurulmuş ilk darağaçlarında can vermişlerdi
haçlıların eliyle Osmanlı can çekişirken, bilmem anlatabildim mi?...
Rabbim Endülüs'ün, Osmanlı'nın, Mısır'ın, Filistin'in,
Irak'ın, Suriye'nin, Libya'nın yaşadıklarını yaşatmasın ülkemize. Vatanımıza,
milletimize, yöneticilerimize, halkımıza iman, iz'an, fikir, feraset, güç ve
birlik versin, düşmanlarımıza fırsat vermesin... Amin.
Şener İŞLEYEN
0 yorum:
Yorum Gönder