NUH'UN (A.S) GEMİSİNDEKİ MA'ŞERİ VİCDAN...

Kıssadır anlatılır; Hz. Nuh (a.s) gemi inşa ederken inkârcılar, engel olmak için gemiye pislemeye başladılar ve her gün def’i hacetlerini gemiye yapar oldular. Bir zaman sonra gemiye pisleyen inkârcılar kaşıntılı bir hastalığa yakalandı. Fitneyi başlatanlardan biri hacetini gemiye yapayım derken ayağı kaydı ve pisliğe gömüldü. Birkaç gün sonra yaralarının iyileştiğini gördü. Bu durumu tüm inkârcılara bağırarak ilan etti. Bunu duyan hastalığa yakalanmış ne kadar inkârcı varsa gemiye hücum etmiş ve var güçleriyle daha önce pisledikleri yerleri elleriyle vücutlarına sürmeye, iyileşmek için kendilerini pislikle ovmaya başlamışlardı. Öyle ki gemideki tahta aralarında kalmış pisliği dilleriyle sıkıştıkları yerden çıkaranlar dahi olmuş ve gemide bir gram pislik bırakmamışlardı.
O zamanın ma’şeri vicdanına Hz. Nuh (a.s)’mı şikâyet eden inkârcılar kendi pisliklerini kendi dilleriyle temizlediler.
Bugün de dünya üzerindeki küresel krizlere, savaşlara, kuraklıklara tufan mülahazasıyla bakarsak, kurtuluş ve bir bakıma istiklal mücadelesi ile Türkiye gemisini inşa edenlerin var olduğunu görürüz. Ancak bu geminin yapılmasından rahatsız olan ya da gemiye kendi menfaatleri doğrultusunda ‘şekil vermeye’ çalışan ve yapamayınca da gemiyi kirletmek için ellerinden geleni ardlarına koymayanlarda var maalesef.

Cenabı Hak, Enfal Suresinde;
"Gerçek, gün gibi açığa çıktıktan sonra bile inkârcılar seninle münakaşaya devam etmişlerdi; sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlardı.”(6)
“Hani, Allah, iki topluluktan birinin sizin olacağını onların gücünden, birikim ve ganimetinden sizin yararlanacağınızı vaad etmişti; siz ise şevketsiz olanın (daha kolay ele geçirilip yararlı olacağına inanılan) sizin olmasını dilemiştiniz. Oysa Allah; kelimeleri (Kur’an’i hüküm ve haberleri) ile hakkın hâkimiyetini gerçekleştirmek ve inkârcıların (ve münafıkların) arkasını kesmek zulüm ve hıyanet saltanatlarını sizin elinizle ve hakikati tebliğ eden gayretinizle devirmek istiyordu”(7)
“O, mücrimler (Suçlu hainler) hoş görmese de, hakkı yerleştirmek ve batılı iptal etmek için (böyle davranıyordu)”(8)
“Hani O kâfirler (ve işbirlikçi hainler); seni tutuklayıp hapsetmek veya (bir suikastla) öldürmek, ya da sürgün edip (etkisizleştirmek) amacıyla (çeşitli komplolar ve) tuzaklar hazırlıyordu. (Ancak) onlar (sana) bu hileli planları tasarlarken Allah da bir düzen kuruyor (ve onların hesaplarını boşa çıkarıyordu). Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır”(30) buyuruyor.
Gariptir ki; yukarıdaki ayetleri bilmeyenler, bu gün iktidarın yapmaya çalıştığı Türkiye gemisine kendilerine göre şekil vermeye çalışanlar, gayretlerinde başarılı olamayınca tuzak kurmaya veya daha önceden kurdukları tuzakları aktif hale getirmeye çalışıyor. Bunun için dünyada bir tufan olmasına gayret edenlerle işbirliği yaparak, onların kanallarıyla açıklama yapıyorlar. Ve açıklamalarında yanlış yönlendirilerek yanlış işler yaptıklarını, dillerinin varmadığı ama dudaklarının söylediği dengesizlik ve paranoya ifadelerini kullanıyorlar. O zaman onlara yine onların ifadeleriyle cevap vermek lazım.

Galiba Hoca Efendinin bir Mabeyn-i Hümayunu var, gazeteleri var TV'leri var, iş adamları, imamları var. Meseleleri zannediyorum farklı intikal ettiriyorlar. Ben haşa din adına çıkmış bir Hoca Efendiyi öyle bir beddua edecek kadar dengesizlik, hele vatana ihanet edecek kadar paranoya falan var, buna ne kalbim ne de vicdanım, ne de dilim varmaz böyle bir şey söylemeye. Ama bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevkediyorlar sanıyorum. Mesela Osmanlının son dönemlerinde Şeyh olan Derviş Vahdeti'nin kendisininde makaleler yazdığı Volkan gazetesi vardı. Cennet Mekan Sultan Abdülhamit hakkında bugün ki Başbakana yapılanlar gibi iftiralar, karalamalar ve 31 Mart hadisesiyle halkı galeyana getirerek onu tahttan indirmeye kadar giden operasyonları vardı. Sonrası malum...
Tarihi bilenler koskoca Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hazırlayan ve dışarıda Osmanlı hakkında "hasta adam" algısıyla imparatorluğun paylaşılmasına kapı aralayan bu zincirin halkalarını unutmadılar. Bunun Hoca Efendi tarafından da irdelenmesi ve bu mülahazalarla bakılarak etrafındakilere işaret buyrulması kanaatindeyim. Mademki Hoca Efendidir bir gülüşüne ömürlerini verecek gönüldaşları vardır, öyle ki bir işaretine sükût edecek Mabeyn-i Hümayunu da vardır. Sadece karşı taraf için Ma'şeri vicdanda hesap verilmesini tekmil edenler, Mahşeri Vicdanda hesaba çekileceklerini unutmamalılar. Aksi halde bu gün zamansız mekânsız konuşulmayacaklarla sükût edilmezse, ebedi sükût edilecek vakit huzuru İlahide Resûlün şahitliğinde yüzünüz kızararak konuştururlar. Fakat ben bu coğrafyada, Enfal Suresi 33. ayete güvenerek “Halbuki (Habibim biz seni alemlere rahmet olarak gönderdiğimiz için) sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez.” emri ilahisiyle her hangi bir tufan olmayacağına ve bu fırtınaların dineceğine dair inancımı hiç kaybetmedim. Allah'ın izni ve inayetiyle...

Ve bitirirken Bediüzzaman Said Nursi’nin 9 Ekim 1908 yılında Misbah Gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı şu satırları dikkatlerinize sunmak istiyorum.
"Dağ Meyvesi Acıda Olsa Devadır!
Büyük vâizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ müddeâyı isbât ve iknâ‘ etsin. Zîrâ herkesde bir meyl-i taharrî-i hakīkat peydâ olmuş. Ve hakîm-i müdakkik olmalı, tâ müvâzene-i Şerîat’i bozmasın. Ve hem belîğ-i mukni‘ olmalı, tâ muktezâ-yi hâl ve ilcâât-i zamâna mutâbık söz söylesin ve her şey’i mîzân-ı Şerîat’le tartsın.. İşte vâizin de böyle olması şartdır. Yaşasın Şerîat-i Garrâ!.. Yaşasın adâlet-i İlâhî!. Yaşasın uhuvvet-i vatan. Yaşasın ittihâd-ı millî!.. Ölsün ihtilâf!.. Yaşasın muhabbet-i milliyye.. Ölsün ağraz-ı şah­siyye ve fikr-i intikām!.. Yaşasın şecâat-i mücesseme asker­imiz!.. Yaşasın satvet-i müşahhas ordularımız! Yaşasın akl ve tedbîr-i mücessem Cem‘iyyet-i Ahrâr!.."

Salı, Ocak 28, 2014 tarihinde Unknown tarafından kaydedilmiştir , | 0 Yorum »

0 yorum: